Kimse kusura bakmasın ama bu ülkenin topraklarında yaşayan insanların bu içsel tokluğuna, meraksızlığına hiç ama hiç inanmak istemiyorum. O kadar Anadolu toprağı, eski uygarlık, köklü vatan, benim ailem şöyle, biz şuralıyız kalıpları içinde bir alt kültüre sığınmış bir yaşam biçimi içinde görüyorum ki insanları, entelektüelin tanımında varolan merak eden insan görmek mümkün değil. Herkes birbirine kendini ispat etmek derdinde, özellikle de karşındakinin senden daha üstün özellikleri varsa, o özellikleri küçümseyip kendini üste çıkartacak çareler aramayı, kendini geliştirmek olarak görmek moda. İlgi alanlarını yaşam kaliteni arttırmak için değil de karşındakiyle rekabet edebilmek için geliştiren insanlara empati göstermem mümkün değil.
top of page
ELIF CIFTCIOGLU
Sanat takipçisi miyim emin değilim, çünkü çok görmek istediğim bir sanatçı olmadığı sürece pek sergi gezmiyorum. Hele de sergi için dışarı çıktığım pek olmuyor. Yüksek Lisansım National Gallery of Victoria'nın hemen yanında olduğu için sergi gezmek günlük bir aktiviteydi benim için. Canım istedikçe geziyordum, ayrıca da ücretsizdi. Sürpriz olarak karşıma çıkan eserler de en etkilendiklerim oldu çoğunlukla.
Benimkisi sosyal medyadan sanat takibi... Kendim de sürekli ürettiğim için kendi akışımda, görebildiklerimi görüyorum sergilerin, yerleştirmelerin. Yanlız, şunu merak ediyorum; sanatçılar da, ürün çıkartır gibi mi kullanıyorlar Türkiye'de sosyal medyayı. Yaratım süreçleri bittikten sonra sergilemek adına... Ben üretim sürecimde de dahil ediyorum. Meraklısını, yaratım sürecine de dahil etmek bana süreklilik kazandırıyor. Ve de eserlerle aralarında farklı bir ilişki kurmaya çalışıyorum. Daha yakın bir iletişim. Sadece bir sanat yapıtını görüp beğenen değil, süreci de takip eden, daha bilinçli izleyici peşindeyim. Hayatlarına bu yapım süreciyle de dahil olmaya çalışıyorum. Havlu yapmamın sebebi de benzer. Bir; havlunun "barış" a göndermesi var, malum "havlu atmak"... Bir diğeri de; insanlar günlük hayatlarında da görsün, bir parçası olsun resmin... Kendi fotoğraflarını çeksin, dahil olsun...
Bir anlamı sabitlemenin ne kadar mümkün olmadığına şahitlik ediyorum, eser üretmeye devam ederken. Her gün yeniden doğmak gibi, her gün yeniden aynı resme bakmak ve değişik anlamlarla buluşmak. Kendimiz değiştiğimiz gibi etrafımız da değişiyor. Hiçbir şey aynı kalmıyor hayatta. Aynı nehre iki defa girilmez gibi. Bu yüzden googol projesini de öncekilerini de anlatmaya çalışmak zor geliyor. Aklınızda hangi konsept olduğu, ilginizin ne yönde olduğu, modunuzun nasıl olduğuna göre değişiyor hepsi. Bence sanatın güzel tarafı da bu. Mona Lisa bana bazen çok anlamsız gelirken, boyuna sinir olurken, karakterden hiç hoşlanmazken, başka bir gün kusursuz bulabiliyorum onu. Çok beğenebiliyorum, yıllara gebe olmuş sorularını kendim bulmaya çalışırken yakalayabiliyorum kendimi. Sanatta bilinmezlik hoşuma gidiyor, kendimi güvende hissediyorum, bazen de çok güvensiz. Düşünmediğim kadar bana göre olumsuz yönlere çekilebileceğinden endişelendiğim oluyor zaman zaman. Bütün bunlara rağmen demek isteyebileceklerimi anlatmaya devam etmeye çalışıyorum. Belki seri uzarsa ve büyürse daha sağlam bir zemine oturur diye. Ama sağlam bir zemine oturabilir mi, ya da oturmalı mı bunu da sanmıyorum. Sanırım üretim her şekilde korkutucu oldu günümüzde. Ortam çok hiddetli, şiddetli ve acımasız siyaseten…Yine de içimizden ve elimizden geldiğince devam ediyoruz hayata ve sanata tutunmaya, tutunabildiğimiz kadar. Bana hep kaygan zemin gibi geliyor, kayak kaymak gibi bir şey gerçekten…. Zaten özellikle Living ve öncesinde kullandığım tekniği de ve çizgilerin tarzını da kayakların karda bıraktığı ize benzetiyorum hep...:) tesadufi mi bilmem, sanırım bu bi yaşam şekli benim için...
bottom of page