top of page

Bir zamanlar çok huzursuz bir dünya vardı, eğitimsiz, aç ve kızgın insanlarla doluydu yeryüzü... Senelerce okumuş olanların da ne diploması soruluyor ne de ne okuduğuna bakılıyordu. Daha çok konuşup, bağırıp çağıranlar çok üst seviyede pozisyonlarda çalışıyor, aklı selim, sakin sessiz insanlar, sekreterlik, temizlik, hademelik gibi pozisyonlara uygun görülüyordu. Bu birden olmuştu; bu bir devrimdi. Kaba kuvvetle bütün iş yerlerinde, çok organize bi şekilde devirmişlerdi çalışkanları. Ne tecrübeniz, ne deneyiminiz, ne, ne bildiğiniz ne de ne düşündüğünüz... hiçbirinin önemi yoktu. Bilgi tehditti, iyi niyet tehditti, potansiyel tehditti. Sadece kullanılabilir olup olmadığınızın önemi vardı; mühim olan ezebilmekti. Karşısındakini daha çok ezebilenler yükseldikçe yükseliyordu. Kibirli insanlar kendilerine en yüksek değeri biçip, kendilerini herkesin üstünde görüyorlardı. Yaltaklananlar söz sahibiydi, kendi fikri olanlar ise fikrinin asla duyulamayacağı bir köşede, fikrinin hiç ortaya çıkamayacağı bir şekilde hayatına devam etmek zorundaydı. Çok yazıktı doğrusu... Bundan kurtuluş da yoktu.

Bir zamanlar pasaportla zamanda yolculuk yapılabiliyordu... Yolculuk yapmanızın onaylanmasını sağlayan sebeplerinizin ispatlanabilir olması ve ispatlarınızın düzgün bir şekilde belgelenmiş olması gerekliliği söz konusu idi... Bu yüzden pasaport çıkartabilenler çoğunlukla fotoğraf sanatçıları veya belgeselcilerdi. Kalamış'ın 1700'lü yıllarda nasıl göründüğünü bu insanlar sayesinde biliyoruz... Yoksa asla bilemeyecektik...

bottom of page